Hani
daha önce yazmıştım ya her yemeğin bir hikayesi, anıları vardır diye, tarhana
çorbasının bende bir değil birden çok hikayesi ve anısı var. Anneannem ya da
annemin yapığı mis gibi kokan, dumanı üzerinde tüten, bol baharatlı nefis çorba
olarak yer alıyor yemek arşivimde. Her ne zaman ev halkından birisi hasta
olduğunda anneciğimin yaptığı ve bir kase içtikten sonra gerçekten kendinizi
daha iyi hissettiren, soğuk kış günlerinde doğal ısıtıcı görevi gören hiç
eskimeyen bir lezzet.
Dediğim
gibi bende o kadar çok anısı var ki bu enfes çorbanın, benim hikayelerimi
anlatırsam eğer çorba tarifine hiç geçemeyeceğim için; internette tarhana
çorbasının hikayesi diye yaptığım kısa araştırmanın sonuçlarından en
beğendiğimi, en azından hikaye kelimesinin tanımına en çok yakışan, masal
tadında olanı paylaşmak istiyorum.
Bir
varmış, bir yokmuş… Eski zamanlarda ülkenin birinde bütün tellallar sokaklarda
avazları çıktığı kadar halka duyurmaya çalışıyorlarmış seslerini.
“
Duyduk duymadık demeyin, padişah
efendimiz ülkemizde yemek yarışması düzenlenmesini emretti. Ülkedeki bütün hanımlar istedikleri bir
yemekle yarışmaya katılabilirler. Bu yarışmada her kim padişahımız efendimize
hiç tadını bilmediği bir yemeği tattırmış olursa bir kese altınla ödüllendirilicektir.
Bunun yanında da saraya aşçı olarak alınacaktır. Duyduk duymadık demeyin.”
Ülkede ki bütün
ev hanımlarını yarışmanın heyecanı sarmış. Hem ödül olan altınlar hem de saraya
aşçı olmak bulunmaz bir fırsatmış… Herkes en güzel yemeği kendisinin yapacağını
hayal ediyormuş. Yapacakları yemekleri kimse kimseye söylemiyor sır gibi
saklıyorlarmış.
Yemekler
gizlensede ülkeyi mis gibi yemek kokuları sarmış. Çeşit çeşit börekler,
çörekler, yemekler, kebablar, tatlılar, dolmalar, sarmalar insan oğlu kokulardan
yemekleri tahmin edip iddiaya bile tutuşuyorlarmış.
O ülkenin orman
köyünde yaşayan geçimini odun satarak kazanan fakir bir aile varmış. Kendi
hallerinde küçük ama mutlu yuvalarında yaşayıp gidiyorlarmış.
Padişahın yemek
yarışmasını onlarda duymuş ve kendilerince onlarda telaşlanmışlar ama yarışmaya
katılmak içinde çekiniyorlarmış. Özellikle ailenin çocukları çok istiyormuş
annelerinin de bu yarışmaya katılmasını.
Çocukların
anacığı da kendi halinde hazırlıklarına başlamış. Ülkeyi saran yemek kokuları
ormana da ulaşmış fakat bizim ormanda yaşayan fakir aileyi de ümitsizlik sarmış
güzel kokulardan.
Babaları
çocuklara ve hanımına doğru söylenmiş aklındakileri: “Koskoca
padişah bizim fakir aşımızı mı beğenir? Biz diğerleriyle yarışamayız onların
yemekleri zengin yemekleri bizim Dar hane aşının
hiç şansı olmaz” demiş.
Anneleri de “
Kazanamazsak da olur ne kaybederiz ki? Hiç olmazsa çoluk çocuk saraya konuk
olmuş oluruz padişahı efendimizi görürüz bu sebeple ” demiş ve baba ormana odun
toplamaya, anne ise doğruca mutfağa geçmiş.
Bundan sonra
yarışma günü gelmiştir… Ülkedeki herkes ellerinde tencereler tepsiler sarayın
kapısında sıraya girmeye başlamış. Bizim oduncunun ailesi de milletin onları
küçümseyen bakışlarıyla sıralarına geçmiş.
Sarayın vezirleri
jüri olmuşlar. Vezirler yemeklerin tadına bakıyor sonra da padişaha
sunuyorlarmış yemekleri. Nedense şimdiye kadar tadına baktıkları yemeklerin
hepsi bildikleri yemeklermiş. Bazılarını gördükleri gibi tanıyıp tadlarına dahi
bakmadan geri çevirmişler.
Sıra bizim oduncunun
eşine gelmiş. Çorbayı gören vezirler daha karşıdan dudak bükmüşler. Ama bizim
oduncunun hanımı ısrar etmiş tadına bakmaları için vezirlerde bir bakalım deyip
çorbanın tadına bakmışlar. Daha birinci kaşıkta yedikleri tada dayanamayıp yine
bakmışlar tadına. Bu hayatlarındaki içtikleri en lezzetli çorbaymış. Hemen
adını sormuşlar. Hanım da “ “ Dar hane aşı ”
demiş.
Dar hane aşını
padişaha sunmuşlar. Üzerinde dumanı tüten bu çorbayı padişah çok beğenmiş. Daha
önce hiç içmemiş bu çorbadan ve bu lezzetle hiç karşılaşmamış. Oduncunun
ailesini huzuruna çağırmış. Çorbanın sırrını sormuş. Anneleri de dar hane aşının
tarifini vermiş padişaha. İçerisinde bir fakirhanede olabilecek her şey var,
ancak dar hane fakirhane anlamına geldiği için sarayda ne işi olur bu çorbanın
bu yüzden hiç pişmemişti..
Oduncu ailesi
ödülleri olan altınların sahibi olurlar hem de saraya yerleşirler. Anne kadın
da sarayın aşçısı olur böylelikle. Onlar ormanda ki evlerinde de muyluymuşlar
ama şimdi daha rahat bir hayat sürmeye başlamış ve sonsuza kadar mutlu
yaşamışlar. Masal burada bitmemiş, yıllar geçtikçe, yarışmayı kazanan dar hane
aşı haneden haneye değiştikçe olmuş tarhana çorbası.
Yöreden
yöreye farklılık gösteren tarhananın içeriği genellikle yoğurt,
nane, un, kırmızı biber, yeşil biber ve soğandan
oluşur. Formuna dikkat edenlerin de rahatlıkla tüketebileceği bir çorba olan
tarhanada protein, karbonhidrat, yağ, kalsiyum, demir bulunmakla birlikte, A,
B1, B2 ve likopen kaynağıdır. Diyabet, hipertansiyon ve obezitenin tedavisinde
beyaz ekmekten daha düşük glisemik indekse sahip olması ve doyurucu, tok tutucu
özelliğin fazla olması nedeniyle tavsiye edilen bir besindir. Yoğurt
tüketemeyen kişiler için iyi bir alternatif olmasının yanında, tahılların
fermantasyonu sonucu oluşan tarhana probiyotik özelliğe sahiptir. Pişirilirken
içine nohut, mercimek gibi bakliyatlar ya da ilgili öğünde et grubu besin
tüketmemek/ dengeli tüketmek koşuluyla kıyma hatta mantı gibi besinler eklenebilir.
Artık hazırlanma aşamasına geçebiliriz, bu çorbayla ben de kendi sarayımın aşçısıyım
!!
Malzemeler
·
6 yemek
kaşığı acılı toz tarhana
·
5 diş
sarımsak
·
Kuru
nane, kırmızı pul biber
·
1/2 su
bardağı haşlanmış nohut
Toz
tarhanayı tencereye alıp üzerine 2 su bardağı soğuk su ilave ediyoruz.
Tarhananın suyun içerisinde erimesi için karıştırarak, ocağın altını yakmadan
20 dakika kadar bekletiyoruz. Sarımsakları küçük küçük doğrayıp karışımın
içerine ilave edip, kaynayana kadar karıştırıyoruz. Aynı anda geri kalan
suyuısıtıyoruz. Kaynadıktan sonra üzerine sıcak suyu azar azar ilave edip,
karıştırmaya devam ediyoruz. Çorbanın kıvamına göre su miktarını ayarlayabilirsiniz.
Ben biraz koyu kıvamlı sevdiğim için, tarifteki su miktarı bana yeterli
geliyor, siz arzunuza göre ilave edeceğiniz su miktarını ayarlayabilirsiniz.
Çorbanızı taneli sevenlerdenseniz blender aşamasını uygulamanıza gerek yok, ben
genellikle suyu ilave ettikten sonra blender yardımıyla pürüzsüz bir kıvama
gelinceye kadar karıştırıyorum. Çorba kaynadıktan sonra, nohutları ilave edip
ocağın altını kısıyoruz ve 5 dakika kadar daha pişiriyoruz. Çorbamız servise
hazır. Üzerine bol nane ve pul biber serperek servis ediyoruz. Yanında ekmek
tüketmem derseniz, 1 dilim etimek veya bir dilim kızarmış ekmeği kare kare
bölerek çorbanıza ilave edebilirsiniz.
Mesaj
var: Tarhanayı ilk ıslatıp su içerisinde erittiğimiz zaman rengi açık, beyaza
yakın ise 1 tatlı kaşığı domates salçası ilavesi yapılabilir. Bu sayede rengi
kırmızılaşacaktır.
Afiyet
olsun, sevgiler...
By Chef
Na
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder