19 Ekim 2011 Çarşamba

FIRINDA USKUMRU



Mevsimlerden sonbahardayız, Ekim ayında. En lezzetli olduğu dönem Eylül ayından yumurtlamaya başladığı Ocak ayı sonuna kadar olan füze şeklindeki enfes uskumruların tam zamanındayız yani. Bu süre içersinde yağ oranı istenilen kıvama ulaşan uskumrunun ızgarası, kağıt kebabı, dolması, tuzlaması, köftesi vs. yani aklınıza gelebilecek her şekli nefis olur. Bu aylar dışında yağ oranları azaldığı için genellikle tavada pişirme yöntemi tercih edilir.  Ancak sevgili okuyucu hafiflemekten öte, vücudumuza ihtiyaç duyduğu besinleri en sağlıklı pişirme yöntemleriyle hazırlayarak sunmak için en doğru mevsiminde, fırında hazırladım uskumruyu. Bakalım beğenecek misiniz?

Malzemeler ( 4 kişi için )

  • 4 adet fileto şeklinde kesilmiş uskumru ( Yaklaşık 1 kg kadar )
  • 3 baş sarımsak
  • 3 adet orta boy soğan
  • Defne yaprağı
  • Tane karabiber, deniz tuzu ( normal tuz da kullanılabilir ), pul biber
  • 1 adet domates
  • 1 limon
  • 4 adet biber biber

Yuvarlak doğradığımız soğanları yağlı kağıt serdiğimiz fırın kabına yerleştiriyoruz. Yıkanıp temizlenmiş olan fileto uskumruları soğanların üzerine alıp, tane karabiber deniz tuzu serpiştiriyoruz. Her bir somon diliminin üzerine bir adet defne yaprağı, yuvarlak dilimlenmiş domates koyup filetoların üzerine yuvarlak kesilmiş limon dilimi ve biberi de yerleştirip, fırın kabının boş kalan yerlerine sarımsakları soymadan yerleştiriyoruz. 200 dereceye ayarlı fırında yaklaşık 40 dakika kadar pişiriyoruz ve her şey hazır. Üzerine bol limon sıkarak, bu enfes lezzetin keyfini çıkartmaktan başka yapılacak bir şey kalmadı, afiyet olsun !! 


Mesaj var: Kiremitte ızgara uskumru tarifim çok yakında…       

by Chef Na




18 Ekim 2011 Salı

FIRINDA SOMON



Malzemeler ( 2 kişi için ) 

  • 2 dilim somon balığı ( 400 – 450 gr kadar )
  • 2 baş sarımsak
  • Defne yaprağı
  • Tane karabiber, deniz tuzu ( normal tuz da kullanılabilir ), pul biber
  • 1/2 demet maydanoz

Yıkamış olduğumuz somon dilimlerini, altlarında soyulmuş sarımsaklar olacak şekilde yağlı kağıt serdiğimiz fırın kabına yerleştiriyoruz. Üzerlerine tane karabiber, deniz tuzu serpiştiriyoruz. Her bir somon diliminin üzerine bir adet defne yaprağı koyup 200 dereceye ayarlı fırında yaklaşık 40 dakika kadar pişiriyoruz. Servis tabağının altına doğranmış maydanozları yayıp üzerine balığı koyarak servis ediyoruz.  

by Chef Na

SALÇALI SOMON BALIĞI

 


Kış mevsimine giderek daha çok yaklaştığımız, bu puslu, yağmurlu, güzel (!) Salı gününden el sallayarak merhaba diyorum ve müthiş bir hafta geçirmenizi diliyorum.

“CHEFNA” nın vizyonu okuyucularını hafifleterek gülümsetmek, hafifleme amacı taşımayanların da sağlıklı beslenmesine destek olmak iken somon balığı ile hazırlanan tarifler olmadan amaca ulaşmak neredeyse imkansızdı. Çünkü somon, içerdiği iyot ve özellikle omega-3 ile hem tok tutuyor hem de kaliteli bir protein kaynağı olarak metabolizmayı hızlandırıyor.  İşin uzmanları da haftada iki kez mutlaka balık tüketin derken, en azından bir öğünün somon, uskumru, konserve ton balığı veya “eğer bulabilirseniz” kuzey denizlerinde yaşayan Ringa balığı gibi yağlı balıklardan oluşmasını şiddetle tavsiye ediyorlar.

Evet yanlış duymadınız somon çok yağlı bir balık, hafifleten tariflerde yağlı balığın ne işi var diyebilirsiniz ancak, somonun içerdiği omega-3 yağ asitleri vücuttaki yağ kütlesini azalmasına yardımcı oluyor. Yani çok mu çok faydalı bu somon hafiflemek ve gülümsemek için. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre somon balığı depresyonla mücadelede en etkili olan dört yiyecek arasına da girmeyi başarmış.

Eskimoların bir söylencesinde de Somon Balığının insan yeniden hayat verdiğine inanılırmış. Bu söylenceye göre Somon Balığıyla beslenen insanlar kendilerini yeniden doğmuş gibi hissedip hayatı yeniden kucaklarlarmış.  

Sağlığınız için mutlaka balık tüketin, somon balığını hem sağlığınız hem de hafiflemeniz için tercih edin, mavi denizlerden size hediye olarak getireceği gülümseme paketini de kabul etmeyi unutmayın. 2 farklı somon balığı tarifi hazırladım sizler için şimdilik. Salçalı olanın favorim olduğunu söylüyor ve afiyet olsun diyorum… 

Malzemeler ( 2 kişilik )

  • 2 dilim somon balığı ( 400 – 450 gr kadar )
  • 2 baş sarımsak
  • 2 orta boy soğan
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • Defne yaprağı, kekik
  • Tane karabiber, deniz tuzu ( normal tuz da kullanılabilir ), pul biber



Yuvarlak doğradığımız soğan ve soyulmuş sarımsakları yağlı kağıt serdiğimiz fırın kabına yerleştiriyoruz. Yıkadığımız somonları soğanların üzerine alıp, tane karabiber deniz tuzu serpiştiriyoruz. Her bir somon diliminin üzerine bir adet defne yaprağı koyup 200 dereceye ayarlı fırında yaklaşık 35 dakika kadar pişiriyoruz. 1 su bardağı kaynamış suda 1 yemek kaşığı domates salçasını eritip kekik ve pul biber ekliyoruz.  Salçalı karşımı 35. dakikada balıkların üzerine döküp 5 dakika daha pişiriyoruz.  

Mesaj var: Yanında buharda pişmiş Brüksel lahanası, enginar kalbi ve roka ile servis yapabilirsiniz, denedim çok lezzetli oldu.

by Chef Na

16 Ekim 2011 Pazar

PIRASALI BÖREK




Kış aylarının yaklaşmasıyla bütün market, pazar vb. tezgahlarında yer almaya başladı en sevdiğim sebzelerden olan pırasa... Bu böreği mutlaka denemelisiniz, özellikle yanında beyaz peynirle yemenizi tavsiye ediyorum. Enfes bir lezzet...

Malzemeler
  • 3 yufka
  • 1 kg pırasa
  • 2 adet orta boy soğan
  • 1 şişe maden suyu
  • 1,5 çay bardağı light süt
  • 3 adet yumurta
  • 1/2 demet maydanoz      
  • 1 çay kaşığı sumak
  • 1 küçük kase yulaf ezmesi
  • Pul biber, kara biber, tuz

Gelin bu yumuşacık, çok lezzetli ve aynı zamanda çok da sağlıklı olan böreğimizi hazırlamaya içinden başlayalım. Öncelikle küçük küçük doğadığımız soğanları kısık ateşte üzerine çok az tuz serperek kavuruyoruz. Yıkayıp kuruladığımız pırasaları ince ince doğayarak soğranların yanına ilave edip, baharatları da ilave ederek 5 dakika kadar tavanın ağzı açık bir şekilde kavurmaya devam ediyoruz. Daha sonra tavanın ağzını kapatarak, sebzeler iyice yumuşayıp suyunu çekinceye kadar pişiriyoruz. Pişirme işlemi tamamlandıktan sonra ocağın altını kapatarak doğradığımız maydanozları da ilave ederek böreğimizin iç harcını bir süre dinlendiriyoruz.

Bir kasede maden suyu, 1 çay bardağı süt ve 2 adet yumurtayı mikser yardımıyla iyice kabarana kadar çırpıyoruz. Yufkalardan bir tanesini tezgahın üzerine alıp üzerine geriye kalan yarım çay bardağı sütten 1-2 yemek kaşığı kadar ilave edip elimizle iyice yayıyoruz ve ardından yufkamızı yarım ay şeklinde katlıyoruz. Yufakının uzun olan kısmına hazırladığımız pırasalı harçtan ilave edip rulo şeklinde yuvarlıyoruz. Geriye kalan 2 yufkayı da aynı şekilde hazırlayıp yufkaları bükerek gül şeklini veriyoruz.

Böreğimizi yağlı kağıt serdiğimiz pişirme kabına alıp üzerinde yumurta, maden suyu ve sütten oluşan karşımın tamamını döküyoruz. Bu böreği bir gece buz dolabında dinlendirip pişirdiğimiz zaman, üzerine döktüğümüz karışımı iyice emdiği için çok daha lezzetli oluyor. Şayet o kadar vaktim yok derseniz de, en az 1-2 saat buz dolabında bekletmenizi tavsiye ederim.  

Böreği pişireceğimiz zaman 1 adet yumurtanın sarısını böreğin üzerine sürüp, yulaf ezmesini serpiyoruz ve işte bu kadar bitti... 175 dereceye ayarlı fırında üzeri kızarındaya kadar pişirip afiyetle, börek keyfinden mahrum kalmadan, mutlu mutlu yiyoruz. 

by Chef Na

TARHANA ÇORBASI



Hani daha önce yazmıştım ya her yemeğin bir hikayesi, anıları vardır diye, tarhana çorbasının bende bir değil birden çok hikayesi ve anısı var. Anneannem ya da annemin yapığı mis gibi kokan, dumanı üzerinde tüten, bol baharatlı nefis çorba olarak yer alıyor yemek arşivimde. Her ne zaman ev halkından birisi hasta olduğunda anneciğimin yaptığı ve bir kase içtikten sonra gerçekten kendinizi daha iyi hissettiren, soğuk kış günlerinde doğal ısıtıcı görevi gören hiç eskimeyen bir lezzet.  

Dediğim gibi bende o kadar çok anısı var ki bu enfes çorbanın, benim hikayelerimi anlatırsam eğer çorba tarifine hiç geçemeyeceğim için; internette tarhana çorbasının hikayesi diye yaptığım kısa araştırmanın sonuçlarından en beğendiğimi, en azından hikaye kelimesinin tanımına en çok yakışan, masal tadında olanı paylaşmak istiyorum.  

Bir varmış, bir yokmuş… Eski zamanlarda ülkenin birinde bütün tellallar sokaklarda avazları çıktığı kadar halka duyurmaya çalışıyorlarmış seslerini.  

Duyduk duymadık demeyin, padişah efendimiz ülkemizde yemek yarışması düzenlenmesini emretti. Ülkedeki bütün hanımlar istedikleri bir yemekle yarışmaya katılabilirler. Bu yarışmada her kim padişahımız efendimize hiç tadını bilmediği bir yemeği tattırmış olursa bir kese altınla ödüllendirilicektir. Bunun yanında da saraya aşçı olarak alınacaktır. Duyduk duymadık demeyin.”

Ülkede ki bütün ev hanımlarını yarışmanın heyecanı sarmış. Hem ödül olan altınlar hem de saraya aşçı olmak bulunmaz bir fırsatmış… Herkes en güzel yemeği kendisinin yapacağını hayal ediyormuş. Yapacakları yemekleri kimse kimseye söylemiyor sır gibi saklıyorlarmış.

Yemekler gizlensede ülkeyi mis gibi yemek kokuları sarmış. Çeşit çeşit börekler, çörekler, yemekler, kebablar, tatlılar, dolmalar, sarmalar insan oğlu kokulardan yemekleri tahmin edip iddiaya bile tutuşuyorlarmış.

O ülkenin orman köyünde yaşayan geçimini odun satarak kazanan fakir bir aile varmış. Kendi hallerinde küçük ama mutlu yuvalarında yaşayıp gidiyorlarmış.

Padişahın yemek yarışmasını onlarda duymuş ve kendilerince onlarda telaşlanmışlar ama yarışmaya katılmak içinde çekiniyorlarmış. Özellikle ailenin çocukları çok istiyormuş annelerinin de bu yarışmaya katılmasını.

Çocukların anacığı da kendi halinde hazırlıklarına başlamış. Ülkeyi saran yemek kokuları ormana da ulaşmış fakat bizim ormanda yaşayan fakir aileyi de ümitsizlik sarmış güzel kokulardan.

Babaları çocuklara ve hanımına doğru söylenmiş aklındakileri:  “Koskoca padişah bizim fakir aşımızı mı beğenir? Biz diğerleriyle yarışamayız onların yemekleri zengin yemekleri bizim Dar hane aşının hiç şansı olmaz” demiş.

Anneleri de “ Kazanamazsak da olur ne kaybederiz ki? Hiç olmazsa çoluk çocuk saraya konuk olmuş oluruz padişahı efendimizi görürüz bu sebeple ” demiş ve baba ormana odun toplamaya, anne ise doğruca mutfağa geçmiş.

Bundan sonra yarışma günü gelmiştir… Ülkedeki herkes ellerinde tencereler tepsiler sarayın kapısında sıraya girmeye başlamış. Bizim oduncunun ailesi de milletin onları küçümseyen bakışlarıyla sıralarına geçmiş.

Sarayın vezirleri jüri olmuşlar. Vezirler yemeklerin tadına bakıyor sonra da padişaha sunuyorlarmış yemekleri. Nedense şimdiye kadar tadına baktıkları yemeklerin hepsi bildikleri yemeklermiş. Bazılarını gördükleri gibi tanıyıp tadlarına dahi bakmadan geri çevirmişler.

Sıra bizim oduncunun eşine gelmiş. Çorbayı gören vezirler daha karşıdan dudak bükmüşler. Ama bizim oduncunun hanımı ısrar etmiş tadına bakmaları için vezirlerde bir bakalım deyip çorbanın tadına bakmışlar. Daha birinci kaşıkta yedikleri tada dayanamayıp yine bakmışlar tadına. Bu hayatlarındaki içtikleri en lezzetli çorbaymış. Hemen adını sormuşlar. Hanım da  “ Dar hane aşı ” demiş.

Dar hane aşını padişaha sunmuşlar. Üzerinde dumanı tüten bu çorbayı padişah çok beğenmiş. Daha önce hiç içmemiş bu çorbadan ve bu lezzetle hiç karşılaşmamış. Oduncunun ailesini huzuruna çağırmış. Çorbanın sırrını sormuş. Anneleri de dar hane aşının tarifini vermiş padişaha. İçerisinde bir fakirhanede olabilecek her şey var, ancak dar hane fakirhane anlamına geldiği için sarayda ne işi olur bu çorbanın bu yüzden hiç pişmemişti..

Oduncu ailesi ödülleri olan altınların sahibi olurlar hem de saraya yerleşirler. Anne kadın da sarayın aşçısı olur böylelikle. Onlar ormanda ki evlerinde de muyluymuşlar ama şimdi daha rahat bir hayat sürmeye başlamış ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar. Masal burada bitmemiş, yıllar geçtikçe, yarışmayı kazanan dar hane aşı haneden haneye değiştikçe olmuş tarhana çorbası.

Yöreden yöreye farklılık gösteren tarhananın içeriği genellikle yoğurt, nane, un, kırmızı biber, yeşil biber ve soğandan oluşur. Formuna dikkat edenlerin de rahatlıkla tüketebileceği bir çorba olan tarhanada protein, karbonhidrat, yağ, kalsiyum, demir bulunmakla birlikte, A, B1, B2 ve likopen kaynağıdır. Diyabet, hipertansiyon ve obezitenin tedavisinde beyaz ekmekten daha düşük glisemik indekse sahip olması ve doyurucu, tok tutucu özelliğin fazla olması nedeniyle tavsiye edilen bir besindir. Yoğurt tüketemeyen kişiler için iyi bir alternatif olmasının yanında, tahılların fermantasyonu sonucu oluşan tarhana probiyotik özelliğe sahiptir. Pişirilirken içine nohut, mercimek gibi bakliyatlar ya da ilgili öğünde et grubu besin tüketmemek/ dengeli tüketmek koşuluyla kıyma hatta mantı gibi besinler eklenebilir. Artık hazırlanma aşamasına geçebiliriz, bu çorbayla ben de kendi sarayımın aşçısıyım !!


Malzemeler

·         6 yemek kaşığı acılı toz tarhana

·         1,5 litre su

·         5 diş sarımsak

·         Kuru nane, kırmızı pul biber

·         1/2 su bardağı haşlanmış nohut


Toz tarhanayı tencereye alıp üzerine 2 su bardağı soğuk su ilave ediyoruz. Tarhananın suyun içerisinde erimesi için karıştırarak, ocağın altını yakmadan 20 dakika kadar bekletiyoruz. Sarımsakları küçük küçük doğrayıp karışımın içerine ilave edip, kaynayana kadar karıştırıyoruz. Aynı anda geri kalan suyuısıtıyoruz. Kaynadıktan sonra üzerine sıcak suyu azar azar ilave edip, karıştırmaya devam ediyoruz. Çorbanın kıvamına göre su miktarını ayarlayabilirsiniz. Ben biraz koyu kıvamlı sevdiğim için, tarifteki su miktarı bana yeterli geliyor, siz arzunuza göre ilave edeceğiniz su miktarını ayarlayabilirsiniz. Çorbanızı taneli sevenlerdenseniz blender aşamasını uygulamanıza gerek yok, ben genellikle suyu ilave ettikten sonra blender yardımıyla pürüzsüz bir kıvama gelinceye kadar karıştırıyorum. Çorba kaynadıktan sonra, nohutları ilave edip ocağın altını kısıyoruz ve 5 dakika kadar daha pişiriyoruz. Çorbamız servise hazır. Üzerine bol nane ve pul biber serperek servis ediyoruz. Yanında ekmek tüketmem derseniz, 1 dilim etimek veya bir dilim kızarmış ekmeği kare kare bölerek çorbanıza ilave edebilirsiniz.

Mesaj var: Tarhanayı ilk ıslatıp su içerisinde erittiğimiz zaman rengi açık, beyaza yakın ise 1 tatlı kaşığı domates salçası ilavesi yapılabilir. Bu sayede rengi kırmızılaşacaktır.

Afiyet olsun, sevgiler...

By Chef Na


10 Ekim 2011 Pazartesi

EN LEZZETLİ KISIR



Bu gün günlerden Pazartesi. Orta şiddetli bir Pazartesi sendromu yaşadığım bu günde, bana hafta sonlarını ve keyifli akşam üstü çaylarını hatırlatan bir tarifi paylaşmak istiyorum. Şimdiden ruh halimi değiştirdi bile… Bu tarif benim için çok özel, çünkü bu tarifi sevgili ablamla – Burcu -, kendisi bu günlüğü oluşturmamdaki en büyük destekçilerimden olur, hazırladık. Burcu’nun kısırı olmalı belki bu tarifin ismi, ama ablamla aramızda olan ve asla kopmayacak olan kocaman fiyonklu kız kardeş bağı için fiyonklu kısır olarak adlandırmak istiyorum. İçersindeki bulgurla çok faydalı ve hazırlanış şekliyle çok sağlıklı ve hafif olan fiyonklu kısırı tadanlar için bu kadar lezzetli yapan sevgili ablamın elleri midir bilmiyorum ama sizlerin de malzemelerin içine bir miktar sevgi katarak deneyeceğinizi biliyorum. Yani kısacası bu fiyonklu kısırın en az tarifi oluşturanın hazırladığı kadar lezzetli olacağı garanti. Kısır sevenler ve formuna dikkat edenler mutlaka deneyin. Günlük ekmek miktarımı yediğim miktarına göre ayarlayarak, çok severek yediğim bu güzel tarif için ablama teşekkür ediyor ve ellerine sağlık diyorum.

Malzemeler

  • 2 su bardağı bulgur
  • 1/2 su bardağı domates püresi ( Biz kendi hazırladığımız domates suyunu kullanmayı tercih ediyoruz, ancak marketlerde hazır satılan katkısız domates sularından da kullanılabilir. )
  • 1,5 su bardağı sıcak su
  • 1/2 demet maydanoz
  • 7 dal taze soğan
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1/2 çay bardağı zeytin yağı
  • 3 adet limonun suyu
  • Pul biber, nane, tuz, kara biber ( Nane taze nane olarak da kullanılabilir. ) 
Öncelikle sağlığa son derece faydalı olan bulgurumuzu orta boy bir tencereye alıp, üzerine sıcak suyumuzu ilave edip tencerenin ağzını kapatıyoruz. 20 dakika kadar bulgurların kabarmasını beklerken, maydanozlarımızı ince ince kıyıyoruz. Onları afiyetle yememize çok az kalan sevgili bulgurlar şiştikten sonra, zeytin yağı, domates - biber salçaları ve limon suyunu ilave edip, ortaya çıkan güzel kokuyu içimize çekerek ve en önemlisi gülümseyerek alttan üste doğru, yavaş yavaş yoğuruyoruz. Tüm malzemeler özdeşleştikten sonra, ince ince kıyılmış maydoanozları ve küçük küçük doğranmış taze soğanları fiyonklu aksesuarı henüz eksik olan bulgurlu karışıma ilave edilyoruz ve tahta kaşıkla yavaşça karıştırarak O’ nu fiyonklu kısır haline getiriyoruz.

Biz bu tarifi çok çok beğendik, hatta bayıldık, siz ??

by Chef Na

9 Ekim 2011 Pazar

KAHVE SOSLU MUHALLEBİ


Bu tatlıyı denerken, kafamda tarifi oluşturmaya başladığım andan başlayarak ortaya çok güzel, hafif vr serinleten bir tatlı olacağına emindim. Yeni bebeğim doğduğunda hiç de yanılmadığımı anladım ve canlarım deneklerimden çok güzel eleştiriler aldım. Hatta sütlü tatlıları genel olarak sevmeyen sevgili eniştem Umut bile çok beğendi. Konu sütlü tatlı olduğu zaman O’nun beğenmesi benim için önemli, çünkü kolay kolay beğenmez... Bu tatlı dayanılmaz Christian Louboutin’lerin gördüğü ilgiyi gördü ve anında tükendi. Mutlaka deneyin derim yani diyoruz biz ailecek.

Malzemeler

·         4 su bardağı light süt

·         4 yemek kaşığı pirinç unu ( Tatlılarda genellikle vanilyalı olanı tercih ediyorum, hayır siz de edin diye söylemiyorum, yalnızca öneri )
·        2 yemek kaşığı nişasta
·         4 yemek kaşığı toz tatlandırıcı

·         3 adet şeftali

·         1 su bardağı kadar Nestle nesfit (Sade olanı lütfen.)

Sos İçin

·         1 paket Nestle lif active light

·         3 yemek kaşığı nişasta

·         3 yemek kaşığı toz tatlandırıcı

Sponsorum Nestle değil, yalnızca denk geldi bilmenizi isterim. Hadi hazırlayalım artık muhteşem louboutinimi. Süt, un, nişasta ve şekeri kısık ateşte muhallabi kıvamına gelene kadar sürekli karıştırarak pişiriyoruz. Piştikten sonra 5 dakika kadar blenderla da karıştırırsak bu louboutini giymeye bile kıyamazsınız belirteyim. Muhallebiyi ıslattığımız borcama döküyoruz ve üzerine küçük küçük doğradığımız şeftalileri yayıyoruz. En üste ise, hafif iri kalacak şekilde robottan geçirdiğimiz nestle nesfiti yerleştirip sos için hazırlıklara başlıyoruz. Nestle lif active light bireysel olarak gerçekten çok başarılı bir ürün olmuş, denemeyeniniz varsa mutlaka deneyin derim. Neyse, 2 su bardağı suya bir paket Nestle lif active light, nişasta ve tatlandırıcıyı ekliyoruz. Kıvamı boza gibi oluncaya kadar pişiriyoruz. Bu lezzetli ve sağlıklı sosu tatlımızın üzerine dökerek, serinlemesi için buzdolabına kaldırıyor ve soğuyunca yanında tarçınla servis yapıyoruz. Biz bunu çok çok sevdik ya siz?
Mesaj var: Fotoğrafta çok net görünmeyen tatlıma haksızlığı ben kendim bizzat yaptım ne yazık ki. Tamamen amatörlüğümün sonucu olan resim için sevgili tatlımdan özür diliyorum !!
by Chef Na


KABAKLI GÖZLEME






Lütfen ama lütfen sadece ismine bakıp bu muhteşem lezzeti denemekten vazgeçmeyin ve önyargılı olmayın. Öncelikle gelin gözleme nedir ona bir öğrenelim ve bu kabaklı gözleme fikrine yumuşak bir geçiş yapalım. Gözleme ince olarak açılmış yufkanın çeşitli içlerle doldurulduktan sonra sac üzerinde pişirilmesi şeklinde hazırlanan bir yiyecektir. (Kaynak: Vikipedi) Şimdi, bu çeşitli kelimesinin içeriğini, çoğu kişi sadece kıymalı ve peynirli olarak kabul etmektedir. Sevgili okuyucularım, sizlere sesleniyorum eğer siz de bu yaygın görüşe inanıyorsanız, bilin ki ansiklopedilere karşı gelmiş bulunmaktasınız. Tanıma ters bir kere… Gelin devam edelim Vikipedi ne diyor. Gözleme çok sayıda içler kullanarak hazırlanabilir: Peynirli Gözleme, Kıymalı Gözleme, Ispanaklı Gözleme, Közlenmiş Patlıcanlı Gözleme. Koskoca ansiklopedi bile ıspanaklı ve közlenmiş patlıcanlı olmak üzere iki çeşide daha izin vermiş. Bu bilgiden sonra gözleme için çizdiğiniz sınırların biraz daha genişlemiş olduğunu umuyorum ve hikayeme devam ediyorum.

Gözleme için benim tanımım ne acaba diye düşündüm. İsmini duyduğum zaman kafamda canlanan görüntü genellikle yaz tatillerinde anneannemlerde anneannemin ve annemin son derece yaratıcı olarak çeşitlendirilen içler ile sacda birbirlerinden nefis gözlemeler hazırlaması. Yani benim katı kurallarım ve sınırlarım hiç olmadı diyemem, itiraf ediyorum küçükken ben de sadece peynirli olanları tercih ederdim. Hatta menüde peynirli olmazsa sevgili annem benim için mutlaka hazırlardı. Ama zamanla patatesli, yoğurtlu, kabaklı, ıspanaklı vb. bir çok gözleme yedim ve gözleme kavramı benim için kabakla bütünleşik bir hale geldi. Bu bol acılı, yanında beyaz peynirle muhteşem bir birliktelik sergileyen gözleme yapıldığının ertesi günü sabah kahvaltısında çok lezzetli oluyordu. Annem, ablam, anneannem ve benim kahvaltı masası sohbetlerimiz miydi bu kadar lezzetli olan bilemem ama katkısı olduğuna eminim. Sonra Ankara’da Pazar günleri genellikle akşamüzeri yenen akşam yemeklerimizi de gözleme süslerdi çoğu zaman. Tabi sac yok ortada, annem mutfakta çakma bir sac yaratıp yapışmaz teflon tavada yapardı gözlemeleri. Yemeğini erken bitiren babam içeri giderdi ve annemim, ablamın ve benim aramızda geçen güzel sohbetlerle yenirdi bu yumuşacık, güzel yemek. İşte gözleme denince benim hayalimde canlananlar bunlar, bu satırları yazarken o günlere döndüm, sanki tekrar tekrar yaşadım ve anılarıma gülümsedim. Yüzümde tatlı bir tebessüm, lütfen bu lezzetten kendinizi mahrum bırakmayın ve sabah kahvaltısı, öğlen yemeği, akşam yemeği ve çay saati gibi her öğüne uyum sağlayabilen lezzeti mutlaka deneyin diyorum.  

Sevgili Vikipedi, gözlemenin hazırlanmasını üç ana başlık altında vermiş. Resimli hem de, isteyenler girip bakabilir, muhtemelen gözlemeler pişerken saçlarına yağ kokusu sinmesin diye başında örtü olan bir teyzenin resmi de var. Merak etmeyin bizim tarifimizde yağ olmadığı için saçlarınızı örtmenize gerek olmayacak. Ama illa ki geleneksellikten ayrılmayalım diyorsanız siz bilirsiniz, beyaz bir örtü bulun – aynı Vikipedi’dedi teyzeninki gibi – ve bağlayın saçlarınızı. Bakım kabaklı gözlemeyi de bu başlıklara uyarlayabiliyoruz, onu ayrı bir yerde tutmanıza gerek yok diyor ve başlıyorum.

1)    Yufkanın Açılması

Şimdi bu aşamada yufkadan yardım alıyoruz, zamanınız bol ise ne kadar güzel buyurun hazırlayın, hatta bir gün keyifli keyifli birlikte hazırlayalım. Ama bu gün benim vaktim sadece mahallenin muhteşem yufkacısından yufka almama izin verdi.

·         3 adet yufka

2) Gözlemenin Doldurulması

Doldurmadan önce içini hazırlamak gerek tabi. Efendim 6 adet orta boy kabağı rendenin iri kısmı ile, çok fazla sulanmaması için, rendeliyoruz. Yapışmaz bir tavada 2 adet orta boy soğanı üzerine çok az tuz ekleyerek kavuruyoruz. Ben genellikle yağ eklemiyorum, ama dilerseniz 1 tatlı kaşığı kadar zeytinyağı ilavesi yapabilirsiniz. Daha sonra, beğenilecek miyiz endişesi taşıyan şefkate muhtaç kabakları ilave edip, zavallıların göz yaşları tükenene kadar pişiriyoruz. Malumunuz kabak dediğimiz sebze, çok faydalı olmasına rağmen bir türlü kabullenilmemenin, hep dışlanmanın sonucu olarak çok duygusaldır. Hemen ağlamaya başlar. Bu nedenle özellikle börek, poğaça, gözleme vb. kullanılırken iyice suyunun sıkılması veya ocakta pişirilerek suyunu çekmesi sağlanmalıdır. Ben, asıl vitaminli yerinin boşa gitmemesi için suyunu almasını tercih ediyorum. Evet, nerede kalmıştık… Pişirme işlemimiz tamamlandıktan sonra arzuya göre pul biber ve karabiber ile tatlandırıp, 10 dal maydanozu ve 10 dal dereotunu incecik doğrayıp hazırladığımız içe ilave ediyoruz. ( Lütfen, duygusal kabağın en yakın dostu olan ve kaderi kabakla aynı olan dereotunu eklememezlik yapmayın. Çünkü, en yakın destekçisi dereotu olan kabak, o olmazsa istenen performansını asla vermez, benden söylemesi. )

Bir gözleme çeyrek yufkadan hazırlanacak şekilde yufkalarımızı dört eşit parçaya bölüyoruz. Yufkaların içine hazırladığımız içten koyarak zarf şeklinde kapatıp bir sonraki aşama için, yapışmayan bir tavayı yeterli ısıya ulaşmasını sağlamak için ocağın üzerine alıyoruz.

3) Pişirilmesi

Geldik en son aşamaya. Vikipedi’de bu aşamada sac kullanıldığı belirtilmiş ama, baktım iyice okudum ocak kullanmayın demiyor. Yani sorun yok. Teflon tavamızı iyice ısıtıyoruz ki, yağ kullanılmadığı için gözlemelerimiz yapışmayın. Arzu ederseniz yumurta fırçası yardımı ile 1 çay kaşığı kadar zeytinyağını tavayı yağlamak için kullanabiliriz. Isınan tavamızda, gözlemelerimizi önleri ve arkaları kızarıncaya kadar pişiriyoruz ve yanında mutlaka beyaz peynir, süzme yoğurt ve mis gibi kokulu bir çay ile ikram ediyoruz. E artık afiyet olsun !

Unutmadan belirtilen ölçülere yapıldığı zaman sadece bir dilim ekmekle hemen hemen eşdeğer bir kalorisi olan bu gözleme içerdiği sebze ile de diyet yapanlar veya sağlıklı beslenmek isteyenler için çok doğru bir tercih olacaktır.

 by Chef Na





6 Ekim 2011 Perşembe

ZEYTİNYAĞLI BAMYA


 
 
 
Şu ana kadar tanıdığım insanlar bamyayı sevenler ve sevmeyenler olarak iki gruba ayırabilirim. Bamya hakkında olsa da olur olmasa da diye yorum yapan birisiyle henüz karşılaşmadım. Ya çok seviliyor ya da hiç sevilmiyor. Gri bir bakış açısı yok zavallıya karşı, ya siyah ya beyaz. Sevenler ekşi tadından vazgeçemezken, sevmeyenler “yapışkan, sümüksü” diye çok çirkin ithamlarla suçluyorlar onu. Bu suçlamalar karşısında üzülen zavallı bamya, salya sümük ağlamaya başlıyor ve kendini asla sevdirmiyor. O’na yaklaşmayı bilirseniz asla sizi utandırmaz, ne salyası kalır ne de sümüğü.

Ebegümecigiller familyasından; yaprakları asma yaprağına benzeyen, meyvesi beş bölmeli, tohumları yuvarlak ve yeşilimtrak gri renkte, sebze olarak yenen bir bitki olan, hiçbir zararı olmadığı gibi, sağlık için çok faydalı ve bence çok da lezzetli olan zavallı bamyanın neden sevilmediğini hiç anlamam. Bamya da yaz mevsimine bayılır, aynı benim gibi. Bir yıl içerisinde en güzel ve keyifli zamanlarını yazın yaşar. Bir yaz sebzesi olsa da, dondurulmuşu ve konservesiyle diğer mevsimlerde de varlığını sürdürebilir. Belki tazesi kadar lezzetli olmaz, ancak bize fayda sağlamak adına zor da olsa dayanır tüm yıl boyunca. Magnezyum ve demir bakımından oldukça zengin bir bitki olan plaj güzeli, sindirimi çok kolay olduğu için diyet yapan kişiler için birebirdir. Hatta plajlarda bu kadar rahat boy göstermesinin, hep formda olduğu için bikini ve mayokinilerin bolca giyildiği yaz mevsimini çok sevmesinin nedeni budur. Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına, kanın temizlenmesine, halsizliğin giderilmesine yardımcı olmasının yanında, içeriğindeki lif oranının yüksek olması nedeniyle kabızlık çeken kişilere de iyi gelmektedir. Yazın tazesini, kışın da dondurulmuşunu çok sık tükettiğim bamyaya çocukluğumdan beri hep beyaz bir perdeden baktım, biz ailecek çok severiz bamyayı, annem de harika yapar. Bu yazımda bamyanın, yaz mevsiminin son kırıntılarını toplamaya çalışan Ekim ayında olmamız nedeniyle yaz mevsimine uygun versiyonunu paylaşmak istiyorum sizlerle. İlerleyen zamanlarda soğuk kış günlerinde gereken kışlık kıyafetleri ile yenilenmiş imajıyla bamya tekrar sizlerle buluşacak. Bu zaman içersinde, O’na siyah perdeden bakanlarınız varsa, beyaz tarafa geçmeniz ve tarifimi denemeniz dileğiyle… Bu muhteşem lezzeti mutfağınızdan eksik etmeyin. Afiyet olsun.

  
  • 1/2 kg taze bamya ( Dondurulmuş ya da kurutulmuş da kullanılabilir. ) 
  • 1,5 yemek kaşığı zeytinyağı 
  • 5 domates ( Mevsimine göre katkısız domates suyu da kullanılabilir, 2 su bardağı kadar )
  • 1 baş sarımsak
  • 2 orta boy soğan
  • 1 adet küp esmer şeker 
  • 2 adet limonun suyu

Hazırlık işlemine bamyaların bikinilerini giyip denize girmelerine yardımcı olarak başlıyoruz. Şapka diye tabir edilen baş kısımlarını konik piramit şeklinde kesip, bamyaları bir adet limonun suyunu sıktığımız suyun içerisinde 20 dakika kadar. Konik-piramit şeklinde kestik artık kesinlikle ağlamayacaklar, limon suyunda beklettik ne salya kaldı ne de sümük.  
 
Not: Bamyanın sap kısmını konik-piramit şeklinde kesmek yerine tamamen kesmek daha pratik olduğu için tercih edilir. Bu tamamen risk almaktadır. Bamyaları hemen limonlu suya atsanız bile ağlayabilir ve salya sümük olabilirler. Bu riski alıp almamayı tamamen size bırakıyorum.
 
1 yemek kaşığı zeytinyağında soğanlarımızı iyice kavurup hemen ardından ince doğranan sarımsakları ilave ediyoruz. Burnumuza sarımsağın zeytinyağıyla olan aşkının kokusu gelene kadar kavurma işlemimize devam ediyoruz. Ardından küp şeklinde doğranmış domatesleri de ilave edip 1-2 dakika daha kavuruyoruz. Önümüzde deniz-güneş-kum üçlüsüne kavuşmamıza aylar varken, kıskançlık yapıp yeter yüzdüğünüz diyerek bamyaları sudan alıp kuruladıktan sonra, tencereye ilave edip, üzerlerine 2 adet limonun suyunu döküyoruz. Unutmadan, bu lezzetli bamyalar çok hassaslar… Onları düdüklü tencere gibi baskıcı tencerelerin içerisine koyarsanız, kırılıp, dağılıp, alt üst olabilirler. 20 dakika gibi bir sürede pişmiş olan bamyalara pişmesine yakın tuz ilave edip 15 dakika kadar ağzı kapalı dinlendiriyoruz ve artık servise hazırlar. Afiyet olsun…
 
by Chef Na

5 Ekim 2011 Çarşamba

KAĞITTA BALIK



Sağlıklı beslenmek isteyen her bireyin haftada iki defa mutlaka tüketmesi gereken balık ile, hem lezzetli hem düşük kalorili lezzetler yaratmaya çalışırken ortaya çıkan deniz tadındaki tariflerden bir tanesi var sırada. Herkesin bildiği gibi, işin uzmanları balığın ızgara, fırında veya buğulama şeklinde tüketilmesi gerektiğini, mümkün olduğu kadarıyla kızartma balıklardan kaçınılmasını öneriyorlar. Ben bu tarifi damağa hitap etmesinin yanında; masada servis aşamasında göze de hitap etmesi özelliği ile de çok seviyorum. Günlüğümde çok çok deniz tadında tarif yer alacak, çünkü ben pratikliği ile, lezzeti ile, vücudumun her bir hücresine yaptığı iyilik ile bu balıkları çok seviyorum.

Malzemeler

·         4 parça fileto şeklinde yıkanıp hazırlanmış Trabzon somonu ( İsterseniz Trabzon somonu yerine, levrek de kullanabilirsiniz. )

·         20 diş sarımsak

·         12 adet küçük boy cherry domates

·         Tane kara biber, deniz tuzu

·         4 parça defne yaprağı

·         30 gram bayat ekmek ( 1 dilim kare tost ekmeği kadar )

·         4 adet küçük sivri biber

Yıkanıp hazırlanmış fileto şeklindeki balıkları yerleştirmek için 30*30 cm büyüklüğünde 4 parça yağlı kağıt hazırlıyoruz. ( Levrek tercih ediyorsanız, ölçüyü biraz daha büyütmekte fayda var. ) Keserek hazırladığımız yağlı kağıtların ortasına balıkları yerleştiriyoruz. Her bir parçanın üzerine 5 diş sarımsak ve her bir dilim balığın üzerinde 6 yarım cherry domates olacak şekilde  yerleştiriyoruz. Deniz tuzunu ve tane kara biberi ilave edip üzerine 1 yemek kaşığı kadar ufalanmış bayat ekmek serpiştiriyoruz. En üste bir tane sivri biberi de koyduktan sonra yağlı kağıt ile dikkatlice sarıyoruz.





Balığın kendi içindeki yağ balığın kurumaması için gayet yeterli geldiğinden dolayı yağ ilavesi yapmadığımız balığımızı 200 dereceye ayarlı fırında 40 dakika kadar pişirdikten sonra afiyetle yiyoruz. Ben bu balığı yaparken fırın tepsisine yağlı kağıdın içerisinde, yukarıda verilen ölçü için 300 gram kadar, mantar da ilave ediyorum. Fırında mantar bu balığın yanında çok güzel gidiyor. Bol sağlıklı ve hep formda kalmanız dileğiyle...

by Chef Na





4 Ekim 2011 Salı

ETİMEKLİ PUDİNG


Her gün mutlaka sütlü tatlı ya da bitter çikolata tüketmeden o günü hiç yaşanmamış sayarım. O kadar düşkünüm yüzümü gülümseten tatlı lezzetlere yani. Bu tarif de, çekirdek ailemle yani kocacığımla çok sık tükettiğimiz Dr. Oetker vanilyalı light puding’i daha da lezzetli yapmak ve farklı formlara büründürmek isterken ortaya çıktı. Sonuç hem göze, hem da damağa hitap eden hazırlanması çok pratik, kalsiyum açısından zengin, gün içerisinde bir dilim daha az ekmek ve bir porsiyon daha az taze meyve tüketerek rahatlıkla yiyebileceğimiz bu tatlı tarif oldu. Israr ediyorum, denemelisiniz…

Malzemeler
  • 1 kutu Dr. Oetker vanilyalı light puding
  • Puding için 1 litre light süt
  • 1 paket tuzsuz etimek
  • 1 poşet Dr. Oetker light krem şanti
  • Krem şanti için 1 çay bardağı light süt
  • 1 kutu Super Fresh frambuaz

Etimekleri bölmeden borcama yerleştiriyoruz. Vanilyalı pudingi üzerindeki tarife göre hazırlayıp ılıklaşana kadar bekledikten sonra etimeklerin üzerine döküp, pudingin iyice soğuması için bekliyoruz. Daha sonra, bir paket krem şantiyi 1 çay bardağı light süt ile hazırlayıp soğumuş pudingimizin üzerine yayıp dolaba kaldırıyoruz. Frambuaz sosu hazırlamak için, donmuş frambuazları rondodan gerçirip, arzuya göre 2 yemek kaşığı toz tatlandırıcı ilave ederek kaynatıyoruz. Buzdolabında soğutulan sosu hazırlamış olduğumuz pudingin üzerine yayıp, buz gibi servis yapıyoruz. Afiyet olsun.

by Chef Na


MÜKEMMEL ŞEFTALİLİ KEK


Mükemmel diyorum çünkü bu kek gerçekten inanılmaz bir lezzet oldu. Daha hafif, daha sağlıklı hale getirmek için o kadar uğraştım ki, ölçüleri tutturana kadar, benim için bir sanat eserinden farksız bir hale geldi. Daha da güzeli damağıma da hitap etti. Her yemeğin, tatlının, pastanın, böreğin vs. kısa da olsa bir hikayesi vardır bana göre. Yediğinizde, daha o lokmayı yutmadan onunla ilk tanıştığınız zamanları, onunla yaşadığınız olayları ve o olaylarda size eşlik eden kişileri hatırlayıverirsiniz bir anda. Benim mükemmelimin bana hatırlattığı kişi annem, olay ise eşimin ailesinin topluca – küçümsemeyin hiç hatırladığım kadarıyla evde 14 kişi kadardık – ev görmeye gelmeleri, tarih Temmuz-2008… Bu tarifi o ayki yemek dergilerinden birinden annem göstermişti bana. Malum şeftali mevsimi, dergideki her tarifin bir köşesinde mutlaka şeftali yer alıyor… Yani kaçmak mümkün değil. Yapımı da kolay olduğu için sevgili annecim bana uygun gördü bu keki. Ben o zamanlar daha 6-7 aylık evliyim, master yeni bitmiş, öyle yemek, pasta börekle pek alakam yok anlayacağınız. Dolayısıyla canım annem halime acıyıp benim için bu keki ve daha bir çok şeyi yapmayı kabul etti. Hatırlıyorum da o akşam masada olanlardan, ufak çaplı bir açık büfe hazırlamıştık, sadece tek çeşit bana aitti, ama çok da lezzetliydi. İlerleyen zamanlarda, hatta en kısa zamanda o yegane çeşidi de sizlerle paylaşacağım çünkü o da lezzetli, hafif ve sağlıklı tarifler sınıfına giriyor. Ayrıca benim ilk defa özenerek yaptığım ve herkes tarafından beğenilen bir çeşit olma özelliğine de sahip. Neyse daha fazla detayı sıra ona geldiği zaman vereceğim. Şimdi sevgili kekimin hakkını vermeliyim. İşte o akşam benim için bir dönüm noktası oldu. Yiyecek değişik çeşitler hazırlamak isteği ilk o akşam geldi bana. Harika kabarmış bir kek, üzerinde şeftaliler ile masanın baş köşesinde, herkesin yüzünü gülümsetmeyi beklerken canlandı şu anda gözümde. Bu kek, işte bu nedenlerle benim için çok özel, ama en önemli sebebi keke annemin elinin değmiş olması tabi… Çok sevgili Vicdan Balcı - anneciğim -, bu keki asla senin gibi hazırlayamam ama kendi kulvarımda denemek istedim… Bu kek asla o akşamki kadar lezzetli olmaz ama ben seni çoook seviyorum. Haydi şimdi malzemelerine bakalım. E haydi ama !!! 

Malzemeler 

  • 4 adet orta boy şeftali
  • 2,5 su bardağı tam buğday unu
  • 1,5 su bardağı toz tatlandırıcı ( 1,5 su bardağı esmer şeker de kullanılabilir.)
  • ½ su bardağı süt
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 2 yumurta 

Yumurta ve şeker veya tatlandırıcıyı iyice kabarana kadar çırpıyoruz. Unutmadan malzemelerimizin oda sıcaklığında olması gerekiyor ki kekimiz süper kabarsın. Ben genellikle mutfak robotuna yumurtayı ve şekeri koyup, robotu da evdeki boş odaya alıp bir süreliğine, 10-15 dakika kadar, varlığını unutuyorum. Ayaklı mikseriniz varsa da çok güzel ama ben normal eski tip mikserlerle dakikalarca bekleyemiyorum ne yazık ki. Olmamış civcivleri ve şekeri unutmuşken, 3 adet şeftaliyi soyup, küçük küçük doğruyoruz. Ardından sütü, vanilyayı ekleyip, kabartma tozunu ve unu karıştırarak birlikte ilave ediyoruz karşıma. En son doğradığımız şeftalileri de ilave edip taht bir kaşık yardımıyla alttan üste doğru karıştırıyoruz. Kek hamurumuzun kıvamı boza gibi olmalı bu da minik bir tüyo olsun. Kekinizin kıvamını ise su ile ayarlayabilirsiniz. Önceden yağlanmış kek kalıbına hamuru döküyoruz demeyeceğim, çünkü gereksiz yere kalıbı yağlayıp pişen şeye ekstra yağ yüklemek bana hep saçma geldi. Onun yerine hafifçe unladığımız kek kalıbımızı, unun fazlasını almayı unutmamak gerek, buz dolabında bir süre bekletip içerisine kek karışımını dökmek de yapışmamasını sağlıyoruz. Son kalan şeftalimizi de yarım ay şeklinde doğrayıp kekimizin üzerine diziyoruz ve 180 derecelik fırında 35-40 dakika kadar pişiriyoruz. Ben keklerimi genellikle soğuk fırında pişirmeyi tercih ediyorum, çünkü annem öyle söylüyor. Bu sayede her yeri eşit oranda pişiyor ve daha lezzetli oluyor çünkü. Unutmadan ilk 20 dakika hayati bir durum söz konusu değilse fırının ağzını kesinlikle açmıyoruz.

Biz bunu çok sevdik ya siz ??

by Chef Na

FAGILIO CON OLIO D'OLIVA



Bu yemek de neyin nesi acaba? Nedense son zamanlarda gazete, dergi ve kitaplarda yer verilen bildiğimiz yemeklere, zavallıları daha ilgi çekici kılabilmek adına, garip garip isimler veriliyor. Mesela geçenlerde bir gazetenin ekinde tarifine yer verilen patatesli omlet, patates yatağında dinlendirilmiş yumurta haline gelmişti. Tarif başlığı patatesli omlet olsa çoğu kişinin dikkatini çekmeyecek olan zavallı omlet, ismi süslenince herkesin ilgisini çeker hale gelmişti. Yine başka bir örneğe bu yazıyı yazmış olduğum günün akşamında rastladım. Bu satırları ilave etmeden bu yazının eksik kalacağını düşündüm ve sizlerle paylaşmaya karar verdim. Bilkent Otel’de çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın düğünündeyiz. Önümüzde menü, her şey çok güzel, başlangıç ve ara sıcak gayet net ve açık yani ne yiyeceğimizi biliyoruz. Sıra ana yemeğe gelince o da ne yine bambaşka bir şey var daha önce hiç duymadığım. Masada yükselen seslerden diğer konukların da bu garnitür sınıfında adı geçen şey hakkında hiç bir şey bilmediklerini anlıyorum. Hazırsanız menüde yazıldığı haliyle yorumsuz olarak yazıyorum “ Mantar sos eşliğinde piliç ve dana madalyonları, krem patates, brokoli ve kuşkanadı kabak ile ”. Her şey normal giderken bu kuşkanadı kabak da neyin nesi? Kabak kuş olup uçarken zavallı brokolinin suçu ne? Bu ayrım ve kabağa torpil yapmanın tamamen gereksiz olduğu ana yemek servis edildiği zaman ortaya çıkıyor. Brokoli ve kabağın aslında tamamen aynı işlemlerden geçip o tabaklara yerleştiği ama kabağın nedense çok değişik bir kimliğe büründürülmek istendiği aşağıdaki resimde gayet net sanırım. ( Evet, nezih bir yemeğin ortasında tabağımın resmini çektim, kuşun kanadı haline gelen kabağı sizler de görün diye. )




Ben, yemeklerin isimlerinin olabildiğince yalın olmasından yanayım, bırakalım herkes adını okuduğu zaman yemeğin ne olduğu hakkında az çok bilgi sahibi olabilsin. Özellikle de restoran ve cafe menülerine bu lafım. İnanılmaz süslü bir isim, tavuk eti anlaşılıyor ama akıllarda bu tavuğun kraliyet ailesi için yetiştirilen özel tavuklardan olup olmadığı sorusunu bırakıyor adı nedeniyle. 20 dakika sonra önünüze gelen bildiğiniz ızgara tavuk. Yanında yeşil mercimek salatası ve cury sos ile.  Şu anda sizlerle paylaşmak istediğim tarif, herkesin zeytin yağlı fasulye olarak bildiği zeytin yağlı fasulye. En sade ve yalın hali ile sizlerle… Ama yinede bende bu akımdan geri durmak istemedim ve sizlere bu ne acaba dedirtmek amacı ile zeytin yağlı fasulyemi Fagioli Con Olio D'oliva haline getirdim. Umarım bu haliyle de onu çok seversiniz... 

Malzeme Listesi 

  • 1/2 kg taze fasulye (Ayşe kadın ya da çalı fasulyesi ne isterseniz, farkını ben de bilmiyorum ) 
  • 1,5 yemek kaşığı fesleğenli zeytinyağı 
  • 5 domates ( Mevsimine göre katkısız domates suyu da kullanılabilir, 2 su bardağı kadar ) 
  • 1 orta boy havuç
  • 1 baş sarımsak 
  • 2 orta boy soğan
  • 2 adet küp esmer şeker
  • Bir tutam sevgi

Önce 1 yemek kaşığı zeytinyağında soğanlarımızı iyice kavuruyoruz, zeytinyağlının lezzetini soğanın kavrulması ve bol bol eklenen sarımsağı verir diyerekten ve hemen ardından iki tanesi ezilmiş geri kalanı bütün olarak bırakılmış sarımsaklarımızı ilave ediyoruz. Burnumuza sarımsağın zeytinyağıyla olan aşkının kokusu gelene kadar kavurma işlemimize devam ediyoruz. Yağ miktarımız az olduğu için, bu aşamada birazcık tuz ekliyorum ben. Bu soğanları birazcık sulandırarak yapışmasını engelliyor. Ardından yuvarlak doğranmış havuçlarımızı ve yıkanıp ayıklanan ve boyutlarına göre bölünen fasulyelerimizi ekleyip yaklaşık 5-6 dakika kadar daha kavuruyoruz. Ve son olarak rendelenen domateslerimizi ve kesme şekerlerimizi de tencereye ilave edip fasulyeler yumuşayana kadar pişiriyoruz. Ben genellikle düdüklü tencerede yapmayı tercih ediyorum, daha pratik olması açısından. Düdük çıktıktan sonra 15 dakika bence çok ideal oluyor. Unutmadan, bence yemeklerin lezzetini veren, o yemeği hazırlamak için duyduğunuz istek oluyor. O yemeği yiyecek kişileri düşünüp, onlar beğendiği zaman sizin elde edeceğiniz mutluluğu düşündüğünüz zaman inanın daha lezzetli oluyor yapılan bütün yemekler. Ve malzemeleri sevmeyi ve onlarla temasta bulunmayı da unutmayın… Sizdeki istek ve sevgiyi onlar da hissedecek ve karşılığını da size vereceklerdir. Bu nedenle fasulyenin ve diğer bütün yemeklerin içine sevgi katmayı asla ihmal etmeyin…

Biz bu fasulyeyi çok sevdik ya siz??

by Chef Na