4 Ekim 2011 Salı

BENİM MUTFAĞIMDASINIZ :)


Hoşgeldinizzz. İşin en zor kısmına sıra geldi… İlk kısım için her şey hazır, tarifler, resimler, hatta ileriki dönemler için hazır olan planlar, hayaller bile. Ama beni ve bloğu tanıtacak olan yazının günlerdir başına geçemiyorum. Ne zaman niyetlensem, trafik bir anda tıkanıyor ve ben de ilk bulduğum ara sokaktan kaçıveriyorum. Neyse, bu defa kaçmadım ve başına oturdum yazımın, kendimi ve hayalimi anlatmak için… 
Sevgili okuyucu, seninle tanışmaya ismimin Nazire olduğunu söyleyerek başlamalıyım sanırım. Malum tanışmanın ilk kuralı değil midir ismimizi söylemek. İlk bahar aylarından olma özelliği sadece sözde kalan, kendimi bildim bileli buz gibi geçen Mart ayının 15’ inde, yıllardan 1984 ‘te Nazire Balcı olarak dünyaya gözlerimi kocaman kocaman açmışım. Seneler geçmiş, geçmiş derken endüstri mühendisi olmuşum. Çiçeği burnunda bir mühendis olup, yüksek lisans yaparken hayatımın aşkını bulup bir de Ayrancıoğlu soy ismini eklemişim ismimin sonuna. ( Canım kocacım, seni çok seviyorum ) Fakat bütün bu geçen zaman içerisinde yemeklerin yenme aşamasından başka hiçbir aşamasıyla tanışmamışım. 

Evet itiraf ediyorum her zaman muhteşem yemekler hazırlayan ve bana mutfaktaki sırlarını vermeye çabalayan bir annem olmasına rağmen, sadece önüme gelen tabakta bulunanları “yemek” kısmında istekli oldum. Evlendikten sonra da bir yıl kadar bu böyle devam etti. Derken, hoşuma gidecek, beni günlük olaylardan, bazen hissetiklerimden, belki duygularımdan uzaklaştıracak, benim için farklı bir aktivite, bir hobi belki, arayışına girdim ve yemek yapma fikriyle işte o zaman tanıştım. Akşam yemeği için bir şeyler hazırlayarak ilk denemelerim başladı. Bir şeyler diyorum ama içerik sadece ve sadece yapımı saatler süren tek bir mercimek çorbası. Birkaç defa servis bile edemeden güle güle dedim saatler süren emeğime. Benim yüzümden bir çok kez kaynamış suyun içerisindeki sebzeleri çorba diye içmek zorunda kalan, ama hiç bir zaman gerçek duygularını açıkça belirtmemiş olan Mr. Ayrancıoğlu’ na göstermiş olduğu anlayış için buradan da binlerce kez teşekkür ediyorum. Taş olsa çatlardı…  

Ama en sonunda başardım. Dünyanın en lezzetli mercimek ve sebze çorbasını yapmıştım işte, ve en önemlisi keyif almıştım bundan. Nasıl olmuş, doğru söyle sorusunun ardından, çok güzel olmuş cevabını duymak müthişti. Her defasında değişik lezzetler, çabalar ve sonunda inanılmaz zevk almaya başladım, yeni oyuncağımdan. Evet yemek yapmak küçük bir kız çocuğuyken annemin bana yeni aldığı Barbie bebekle oynamak gibi bir şeydi benim için. Sadece bir gün üç saatlik bir makarna yapma kursuyla, ve ardından akşam tam menü dersleriyle devam etti bu yolculuk. Öğrenilenlerin evde yemek davetleri verilerek sevdiklerimle paylaşılması, inanılmaz ama gerçekti işte. Bu arada, beni tanıyanlarınız varsa, ki var biliyorum, formuma hep dikkat eden birisi oldum. Yavaş yavaş, daha sağlıklı ama aynı zamanda lezzetli tarifler yaratmaya başladım. Çok araştırdım, çok okudum, işin uzmanlarından da çok şeyler öğrendim.

Hiç bir zaman diyet yemek olarak adlandırmadım, hiçbir tarifimi. Çünkü, diyet yemekler adından dolayı baştan şanssızdırlar. Daha baştan kaybetmişlerdir. O yüzden kimseye söylemedim, bu yemek yağsız, ya da bunu şekerle tatlandırmadım gönül rahatlığıyla tüketebilirsin diye. Çünkü damak tadından ödün verdirmeyecek kadar lezzetli, ama aynı zamanda daha da sağlıklı beslenilebileceğini öğrenmiştim artık. İnanılır gibi değil ama, Balcı mutfağının master chefi annem, benden tarifler almaya başladı arada. Annem benim için mükemmel bir aşçı, babam da yine benim gözümde usta bir gurme iken, tariflerimin bu müthiş ikili tarafından beğenilmesi benim için inanılmaz bir mutluluktu. Sevgili eşim, canım bendeki değişimi hayretle izliyordu. Sevgili kocama çeşit çeşit yemekler yapmaya başlamıştım artık.  

Yemek yapmakla bu şekilde tanıştım işte… Bazen kurduğu hayallerin içinde kaybolan birisi olan ben yeni bir hayal daha ekledim hayallerimi koyduğum kocaman kutuya. Aklımın bir köşesinde yemeklerle ilgili bir şey yapma fikri kendisine dört oda bir salon bir ev inşa etmişti artık. Bundan kaçışım yoktu.

Bu internet günlüğünü oluşturma fikri hep benimleydi, paylaşmak istiyordum çünkü tatmaktan keyif aldığım lezzetleri. Yalnızca zamanını bekliyordu belki de. Ve 27.08.2011 tarihinde, canım ablam Burcu ve eşi Umut – eğer ağabeyim olsa O’nun kadar severdim – ve tabii ki eşim, en iyi arkadaşım, her şeyim Mehmet ve ben Ankara’dan yola çıkmış Çeşme’ye doğru giderken, yol kenarında yemek yemek için durduğumuz köftecide doğru zaman geldi. Bir şeyler yapmam için ihtiyacım olan motivasyonu bana sanki kocaman bir hediye paketinde en çok istediğim çantayıverir gibi sundular bana ve işte benim hayalim böyle gerçek oldu. ( Beni tanıyanlarınız varsa, ki var biliyorum, çantalara inanılmaz bir düşkünlüğüm vardır. ) Şu an için daha çok küçük olan minicik günlüğüm çok keyifli oldu, ya da şöyle ifade edeyim bana çok keyif verdi, çok mutlu etti. Bu sağlıklı ve çok çok lezzetli tarifler aracılığıyla bu mutluluğun buradan size geçmesi dileğiyle…

by Chef Na

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder