16 Ekim 2011 Pazar

TARHANA ÇORBASI



Hani daha önce yazmıştım ya her yemeğin bir hikayesi, anıları vardır diye, tarhana çorbasının bende bir değil birden çok hikayesi ve anısı var. Anneannem ya da annemin yapığı mis gibi kokan, dumanı üzerinde tüten, bol baharatlı nefis çorba olarak yer alıyor yemek arşivimde. Her ne zaman ev halkından birisi hasta olduğunda anneciğimin yaptığı ve bir kase içtikten sonra gerçekten kendinizi daha iyi hissettiren, soğuk kış günlerinde doğal ısıtıcı görevi gören hiç eskimeyen bir lezzet.  

Dediğim gibi bende o kadar çok anısı var ki bu enfes çorbanın, benim hikayelerimi anlatırsam eğer çorba tarifine hiç geçemeyeceğim için; internette tarhana çorbasının hikayesi diye yaptığım kısa araştırmanın sonuçlarından en beğendiğimi, en azından hikaye kelimesinin tanımına en çok yakışan, masal tadında olanı paylaşmak istiyorum.  

Bir varmış, bir yokmuş… Eski zamanlarda ülkenin birinde bütün tellallar sokaklarda avazları çıktığı kadar halka duyurmaya çalışıyorlarmış seslerini.  

Duyduk duymadık demeyin, padişah efendimiz ülkemizde yemek yarışması düzenlenmesini emretti. Ülkedeki bütün hanımlar istedikleri bir yemekle yarışmaya katılabilirler. Bu yarışmada her kim padişahımız efendimize hiç tadını bilmediği bir yemeği tattırmış olursa bir kese altınla ödüllendirilicektir. Bunun yanında da saraya aşçı olarak alınacaktır. Duyduk duymadık demeyin.”

Ülkede ki bütün ev hanımlarını yarışmanın heyecanı sarmış. Hem ödül olan altınlar hem de saraya aşçı olmak bulunmaz bir fırsatmış… Herkes en güzel yemeği kendisinin yapacağını hayal ediyormuş. Yapacakları yemekleri kimse kimseye söylemiyor sır gibi saklıyorlarmış.

Yemekler gizlensede ülkeyi mis gibi yemek kokuları sarmış. Çeşit çeşit börekler, çörekler, yemekler, kebablar, tatlılar, dolmalar, sarmalar insan oğlu kokulardan yemekleri tahmin edip iddiaya bile tutuşuyorlarmış.

O ülkenin orman köyünde yaşayan geçimini odun satarak kazanan fakir bir aile varmış. Kendi hallerinde küçük ama mutlu yuvalarında yaşayıp gidiyorlarmış.

Padişahın yemek yarışmasını onlarda duymuş ve kendilerince onlarda telaşlanmışlar ama yarışmaya katılmak içinde çekiniyorlarmış. Özellikle ailenin çocukları çok istiyormuş annelerinin de bu yarışmaya katılmasını.

Çocukların anacığı da kendi halinde hazırlıklarına başlamış. Ülkeyi saran yemek kokuları ormana da ulaşmış fakat bizim ormanda yaşayan fakir aileyi de ümitsizlik sarmış güzel kokulardan.

Babaları çocuklara ve hanımına doğru söylenmiş aklındakileri:  “Koskoca padişah bizim fakir aşımızı mı beğenir? Biz diğerleriyle yarışamayız onların yemekleri zengin yemekleri bizim Dar hane aşının hiç şansı olmaz” demiş.

Anneleri de “ Kazanamazsak da olur ne kaybederiz ki? Hiç olmazsa çoluk çocuk saraya konuk olmuş oluruz padişahı efendimizi görürüz bu sebeple ” demiş ve baba ormana odun toplamaya, anne ise doğruca mutfağa geçmiş.

Bundan sonra yarışma günü gelmiştir… Ülkedeki herkes ellerinde tencereler tepsiler sarayın kapısında sıraya girmeye başlamış. Bizim oduncunun ailesi de milletin onları küçümseyen bakışlarıyla sıralarına geçmiş.

Sarayın vezirleri jüri olmuşlar. Vezirler yemeklerin tadına bakıyor sonra da padişaha sunuyorlarmış yemekleri. Nedense şimdiye kadar tadına baktıkları yemeklerin hepsi bildikleri yemeklermiş. Bazılarını gördükleri gibi tanıyıp tadlarına dahi bakmadan geri çevirmişler.

Sıra bizim oduncunun eşine gelmiş. Çorbayı gören vezirler daha karşıdan dudak bükmüşler. Ama bizim oduncunun hanımı ısrar etmiş tadına bakmaları için vezirlerde bir bakalım deyip çorbanın tadına bakmışlar. Daha birinci kaşıkta yedikleri tada dayanamayıp yine bakmışlar tadına. Bu hayatlarındaki içtikleri en lezzetli çorbaymış. Hemen adını sormuşlar. Hanım da  “ Dar hane aşı ” demiş.

Dar hane aşını padişaha sunmuşlar. Üzerinde dumanı tüten bu çorbayı padişah çok beğenmiş. Daha önce hiç içmemiş bu çorbadan ve bu lezzetle hiç karşılaşmamış. Oduncunun ailesini huzuruna çağırmış. Çorbanın sırrını sormuş. Anneleri de dar hane aşının tarifini vermiş padişaha. İçerisinde bir fakirhanede olabilecek her şey var, ancak dar hane fakirhane anlamına geldiği için sarayda ne işi olur bu çorbanın bu yüzden hiç pişmemişti..

Oduncu ailesi ödülleri olan altınların sahibi olurlar hem de saraya yerleşirler. Anne kadın da sarayın aşçısı olur böylelikle. Onlar ormanda ki evlerinde de muyluymuşlar ama şimdi daha rahat bir hayat sürmeye başlamış ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar. Masal burada bitmemiş, yıllar geçtikçe, yarışmayı kazanan dar hane aşı haneden haneye değiştikçe olmuş tarhana çorbası.

Yöreden yöreye farklılık gösteren tarhananın içeriği genellikle yoğurt, nane, un, kırmızı biber, yeşil biber ve soğandan oluşur. Formuna dikkat edenlerin de rahatlıkla tüketebileceği bir çorba olan tarhanada protein, karbonhidrat, yağ, kalsiyum, demir bulunmakla birlikte, A, B1, B2 ve likopen kaynağıdır. Diyabet, hipertansiyon ve obezitenin tedavisinde beyaz ekmekten daha düşük glisemik indekse sahip olması ve doyurucu, tok tutucu özelliğin fazla olması nedeniyle tavsiye edilen bir besindir. Yoğurt tüketemeyen kişiler için iyi bir alternatif olmasının yanında, tahılların fermantasyonu sonucu oluşan tarhana probiyotik özelliğe sahiptir. Pişirilirken içine nohut, mercimek gibi bakliyatlar ya da ilgili öğünde et grubu besin tüketmemek/ dengeli tüketmek koşuluyla kıyma hatta mantı gibi besinler eklenebilir. Artık hazırlanma aşamasına geçebiliriz, bu çorbayla ben de kendi sarayımın aşçısıyım !!


Malzemeler

·         6 yemek kaşığı acılı toz tarhana

·         1,5 litre su

·         5 diş sarımsak

·         Kuru nane, kırmızı pul biber

·         1/2 su bardağı haşlanmış nohut


Toz tarhanayı tencereye alıp üzerine 2 su bardağı soğuk su ilave ediyoruz. Tarhananın suyun içerisinde erimesi için karıştırarak, ocağın altını yakmadan 20 dakika kadar bekletiyoruz. Sarımsakları küçük küçük doğrayıp karışımın içerine ilave edip, kaynayana kadar karıştırıyoruz. Aynı anda geri kalan suyuısıtıyoruz. Kaynadıktan sonra üzerine sıcak suyu azar azar ilave edip, karıştırmaya devam ediyoruz. Çorbanın kıvamına göre su miktarını ayarlayabilirsiniz. Ben biraz koyu kıvamlı sevdiğim için, tarifteki su miktarı bana yeterli geliyor, siz arzunuza göre ilave edeceğiniz su miktarını ayarlayabilirsiniz. Çorbanızı taneli sevenlerdenseniz blender aşamasını uygulamanıza gerek yok, ben genellikle suyu ilave ettikten sonra blender yardımıyla pürüzsüz bir kıvama gelinceye kadar karıştırıyorum. Çorba kaynadıktan sonra, nohutları ilave edip ocağın altını kısıyoruz ve 5 dakika kadar daha pişiriyoruz. Çorbamız servise hazır. Üzerine bol nane ve pul biber serperek servis ediyoruz. Yanında ekmek tüketmem derseniz, 1 dilim etimek veya bir dilim kızarmış ekmeği kare kare bölerek çorbanıza ilave edebilirsiniz.

Mesaj var: Tarhanayı ilk ıslatıp su içerisinde erittiğimiz zaman rengi açık, beyaza yakın ise 1 tatlı kaşığı domates salçası ilavesi yapılabilir. Bu sayede rengi kırmızılaşacaktır.

Afiyet olsun, sevgiler...

By Chef Na


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder